Author Archives: orhantuncay
ORHAN TUNCAY
1952 doğumludur, evlidir ve bir çocuğu vardır. İlk, orta ve lise eğitimini TED Ankara Kolejinde tamamlamıştır. ODTÜ İşletme Bölümünden lisans ve yüksek lisans dereceleri almıştır. Askerliğini Genel Kurmay başkanlığında bilgisayar programcısı olarak tamamladıktan sonra çeşitli özel sektör kuruluşlarında çalışmış ve emekli olmuştur.
Felsefe, tasavvuf, edebiyat, kişisel gelişim konularında İngilizceden Türkçeye ve Türkçeden İngilizceye 50 adetten fazla çeviri yapmıştır. 8 adet şiir, 6 adet öykü, 1 adet roman, 1 adet Kafka inceleme kitabı vardır. Bir adet şiir ve öykü kitabı İngilizce yayınlanmıştır.
KİTAPLAR (MY BOOKS)
PAPAĞAN BARI
Öykülerimin Öyküsü
“Önce uzaktan bakıyorum olaylara, kişilere, hatta kendime. Sonra bunları içime çekiyorum, düşümde yoğuruyorum ve bilgisayarın tuşlarına aktarıyorum. Umut oluyorlar; çaresizlik, neşe, heyecan, şaşkınlık hatta yakınlık oluyorlar. İnsanlar okurken, kendilerini, yakınlarını ve diğerlerini bu öykülerde buluyorlarsa; sanki öykü içinde yaşamış gibi oluyorlarsa ne mutlu bana. Aziz nesin “En güzel olan geleceğin umuduyla geçmişin anılarıdır” diyor. Anıları ve umutları beraber, öykülerde paylaşalım.
DÜŞE TAKILI GERÇEK-ROMAN
Yaşam bizim kontrolümüzde midir, yoksa bizim için çizilmiş midir? Veya bu iki uç arasında bir yerlerde mi salınızrız? Bunun yanıtı konusunda bir fikir birliği yok. Bunun yanıtı daha çok neye nasıl inandığınızda yatıyor. Bu inanç biçiminiz belki de aynı zamanda yaşama bakışınızı ve kendi kontrolünüzde olduğunu düşündüğünüz eylemlerinizi yönlendiriyor.
Peki, roman kahramanlarının kaderi yazarın elinde mi? Öyle sanabiliriz. Ama Kafka kendi roman kahramanlarının hepsine söz geçiremediğini, bir kısmını kontrol ederken, diğerlerinin istedikleri gibi davrandıklarını söylüyor.
Bu roman kahramanları olan Orhan, Şen, Murat, Kara sakallı dede, Tülin ve diğerleri her biri değişik inanç yaklaşımlarıyla yaşamlarını ve düşleri biçimlendirmeye çalışıyorlar. Yaşam, Orhan’ı loş bir labirent içerisinden sürüklerken, bu hikâyenin sonunun nereye varacağını merakla izliyoruz.
Bu hikâyenin sonu, yaşam hikâyelerimiz biz nereye götürüyorsa oraya gidiyor. Belki de yazar öyle sanıyor. Belki de bir yerlere gitmeyi biz umuyoruz. Nereye gidiyoruz öyleyse?
KALE KAPISINDAN GİRMEZ-ÖYKÜLER
‘Hikayeler yoksa boş bir çuval gibiyizdir. Ne kendimizi tanıyabiliriz ne de başkaları bizi tanıyabilir. Başka bir deyişle varlığımız beş duyuyla algılanabiliyorsa, varoluşumuz da anımsadığımız hikayelerle algılanabilir ancak.’ Çeviri ve şiirlerinden tanıdığımız Orhan Tuncay, bu kez öyküleriyle bizi bir edebiyat şenliğine davet ediyor.
AŞK SAĞANAĞI-ÖYKÜLER
Hâkim, tokmağını kürsüye vurdu. “Sanık ayağa kalksın, hüküm verilecek.” Yazar, daldığı derin düşüncelerden sıyrıldı, önce hâkime boş gözlerle baktı, sonra ayağa kalktı. “Hüküm şudur: Bu kitabın yazarı aklı başında, eli yüzü düzgün, adam gibi öykülerin arasına, garip, anlaşılmaz, kafa karıştırıcı öyküleri serpiştirerek, okuyucuyu aldatma girişiminde bulunmuştur. Suçu sabit olmakla ve kendisinde bu tür eğilimler tespit edilmekle birlikte, gösterdiği iyi hal nedeniyle mahkûmiyeti ertelenmiştir. Yalnızca bu suçu bir daha işlemeyeceğine dair söz vermesi gerekir.”
Yazar kısa bir süre düşündü. Sıkıntılı bir tavırla konuştu: “Söz veriyorum hâkim bey.”
Mübaşir, yazarı kolundan tutup salondan çıkartırken yazar mırıldanıyordu. “Siz ne derseniz deyin dünya yuvarlaktır ve dönmektedir.”
Yazar Orhan Tuncay, “Bilge öyküleri” ve “Yer Yüzü veya Gökyüzü Öyküleri” adlı öykü kitaplarından sonra üçüncü öykü kitabını yayınlıyor. Yukarıdaki konuşmalar size bu öykü kitabının içeriği konusunda bir fikir verecektir.
YER YÜZÜ VEYA GÖK YÜZÜ ÖYKÜLERİ- ÖYKÜLER
Benim sevdiğim yazı türü olağan bir nesir hiç değil, devrik cümle değil, şiir belki. Benim sevdiğim yazı türü ironik, kara mizah yüklü, sıra dışı cümlemsi satırlar taşıyan.
Bize önce düzgün cümle kurmayı, otoriteye uymayı, sabah kalkıp akşam yatmayı öğrettiler. Sonra biz, cümleleri bozmayı, “özgür olmayı”, sabahlara kadar çalışıp gündüz uyumayı öğrendik.
Önce kişilik sahibi olduk, psikolojiyi sevdik, güç mücadelesine girdik. Varolmanın endişelerini yaşarken, “çıkış yolunuz, bilgelikte, felsefede, bütünlükte” dediler.
Ailemiz “güney”, eşimiz “kuzey”, arkadaşlarımız “doğu”, patronumuz “batıda” dedi kurtuluş; “ilk hedefiniz orası, haydi ileri.”
Ben ya da biz, belki de hiç kimse, paramparça olduk farkında bile olmadan ve farkında olmadan absürt olan her şeyi sever oldum; söylemde, yazımda, gösteride.
BİLGE ÖYKÜLERİ- DERLEME ÖYKÜLER
Adamın birisi akıllı insan arıyormuş ama nasıl bulabileceğini bilemiyormuş. Bu merak içerisinde soruştururken bir bilgeyi salık vermişler.
Adam bilgenin yanına çıkmış, saygıyla selamlamış.
- Üstadım çok merak ettiğim bir soru var bunun yanıtını sizde bulacağım söylendi.
- Sor bakalım delikanlı.
- Bir insanın aklını nereden anlarsınız?
- Konuşmasından.
- Ya hiç konuşmazsa?
- O kadar akıllı insan yoktur ki!
Kimi zaman iki satıra sığdırır hakikati, gizemi bilge öyküleri
Kimi zaman sizi içine çeker yoğurur şaşkına çevirir
Kimi zaman bilge bahçesinin meyveleri doyumsuzdur sizin için
Ve artık bilirsiniz ki hakikate giden en kısa yol bilge öykülerinden geçer
KAFKA’YI ANLAMA KILAVUZU- KAFKA İNCELEMESİ
Kafka, bir filozof muydu, bir edebiyatçı mıydı, yoksa bir şair miydi? Belki de bunların hepsiydi.
“Doğru yol gergin bir ip boyunca ilerler; yükseğe değil, yerin az üzerine çekilmiştir, ip üzerinde ilerlemekten çok, insanı çelmelemek için çekilmiş gibidir.” 1 numaralı aforizma, Kafka Sembolik bir dil kullanan ve iletmek istediklerini metaforlarla aktaran Kafka’yı anlayabilmek için eserlerini ve yaşamını derinlemesine incelemek gerekiyor. Bu eser, bu incelemeyi enine boyuna yaparak Kafka olgusuna bir ışık tutma çabası sergiliyor.
GÖÇ ÖYKÜLERİ- GÖÇ ÖYKÜLERİ SEÇKİSİNDE BİR GÖÇ ÖYKÜSÜ
Kitapta yer alan yazarlar şöyle: A. Kamil Olgun, Arife Kalender, Aslı Özer, Ayşe Kilimci, Belma Fırat, Ceren Olpak, Coşkun Karabulut, Esra E. Karaosmanoğlu, Gülden Çakır, Gülümser Kalender Tezcan, Halil İbrahim Özcan, Hayri K. Yetik, İncila Çalışkan, Mehmet Sarsmaz, Mehmet Zaman Saçlıoğlu, Meltem Bayrak, Nazmi Bayrı, Neşe Tekin, Nurdan Atay, Onat Zeybek Kuşkonmaz, Orhan Tuncay, Önder Balıkçı, Remzi Karabulut, Sabri Kuşkonmaz, Sedef Özkan, Sultan Su Esen, Tülin Dursun, Ümit Yılmaz, Yasemin Yılmaz, Yaşar Seyman, Zeynep Aliye.
TOUCHED-FANTASTIC SHORT STORIES
“No literary work that I like the most is not a kind that is a familiar style prose, not an inversion. May be poetry. What I like best in a text is irony, fantasy, expectation for the unexpected.”
This is a quote from the writer. This book includes eighteen fantastical short stories. Writer’s self introduction provides a clue for you on what you will find in this book.
So please sit down on a comfortable chair, lean back and plunge your mind into a fantasy world.
ŞİİR KİTAPLARI:
GÖNLÜMÜN BAHÇELERİ
Şair, gençliğinden bugüne dek gönlünden akıp, kaleminden geçip dizelere dökülen çiçeklerinden seçkileri “Gönlümün Bahçeleri” içerisinde beğenilerinize sunuyor.
Şiirler dört ana başlık altında derlenmiş:
Bir ben var benden içeri
(Benliğimin pınarları: Kızım ve Şehrim)
Aşk yoksa yalnızlık vardır
Aşk varsa sevgiliyle paylaşılan
Yalnızlık vardır
Aşkın aşk varsa evrenle paylaşılan
Yalnızlık vardır
İki kapılı bir yolda gidiyorum gündüz gece
İki kapılı bir yol, bir bilmece
Yolda durdum dolandım
Şaşkın kaldım bunaldım
Kalemim döndü yazdı habire
Bundan sonrası vesaire, vesaire
GÖNLÜMÜN GÜNCELERİ
Vurdum kalemin beline
Hep gönlümü eğledim
Çizdim kâğıdın tenine
Bakalım ne söyledim!
Orhan Tuncay ikinci şiir kitabı Gönlümün Günceleri ile bir kez daha gönlünden akıtıp kaleminden dizelere döktüğü, gençlik ve olgunluk seçkilerini okuyucularına armağan ediyor.
GÖNLÜMÜN TÜMCELERİ
Bazen uçan bir kuş, canlanan anılar, cephede ölen bir askerin haberi, bir şarkı veya bir şiir gönlümde kapıları açıyor ve o zaman hemen yazmam gerekiyor diyor şair Orhan Tuncay ve devam ediyor “Ben şiirde bir yol planlayıp o yolu izlemiyorum, Şiir, başka bir deyişle duygularım beni bir yerlere doğru sürüklüyor,ben de rüzgarın keyfine kendimi bırakıyorum ve kalemim yazıyor.Rüzgar kesilince de duruyorum.”
Bakalım rüzgarlar şair Orhan Tuncay”ı nerelere savurmuş..
Her üretildiğinde
Henüz bitirilmemiş bir şarkıdır
Bir sır damıttım özüne
Bir ezgi gezdirdim kulağına
Bir özgürlük saldım gökyüzüne
Şiir oldu
Gönlümün tümceleri oldu…
GÖNLÜMÜN KÖŞELERİ
İlk üç kitabından sonra, şair Orhan Tuncay dördüncü şiir kitabı olan Gönlümün Köşeleri’nde, gönlünün kuytu köşelerinden sesleniyor.
Yazdığı dört kitap için şöyle diyor:
Gönlümün Bahçeleri
Gönlümün Günceleri
Gönlümün Tümceleri
Gönlümün Köşeleri
Kâh indim gönlüm bahçesine
Şiirlerim derledim
Kâh daldım gönlüm güncesine
Eskileri yeğledim
Kâh çizdim gönlüm tümcesine
Mısralarda terledim
Durdum, baktım gönlüm köşesine
Baktım kaldım, neler eyledim?
GÖNLÜMÜN BUSELERİ
vimizden çıkan ilk dört kitabından sonra, çevirmen ve şair Orhan TUNCAY, beşinci şiir kitabı olan Gönlümün Buseleri’yle şiirlerine kaldığı yerden devam ediyor ve bakın neler diyor bizlere:
Bir buse üfledim sevdiklerime
Sıcaklığımı hissetsinler diye
Bir buse üfledim düşmanlarıma
Kalp buzlarını eritsinler diye
Bir buse üfledim tanımadıklarıma
Gönüllerini titretsinler diye
Bir buse üfledim şiir kitabıma
Şiirlerim duyguları fethetsinler diye
Böylece beşinci kitabım buselerimden döküldü sizlere ulaşmak için
Keyifli okumalar dileğiyle…
GÖNLÜMÜN NEŞELERİ
ir nefeste
Bazen ince bir örümcek ağında tülden örülür gönlüm
Tüyden hafif, kılıçtan keskin, kıldan ince, şiirden dingin
Bazen Gordion kapısındaki düğüm gibi çözülmez ömrüm
Oysa basittir yaşam, bir nefeste doğar diğerinde ölürsün…
Sayfalar doldu, şiirlerin sayısı gün geçtikçe arttı.
Şiir kitaplarının sayısı da… Orhan Tuncay altıncı şiir kitabında altmış küsur yıllık ömrün pınarlarından sızan son şiirlerini gönlünün neşelerinden akıtarak okuyucularıyla paylaşıyor…
GÖNLÜMÜN DÜŞLERİ
ayınevimizden çıkan ilk altı kitabından sonra, çevirmen ve şair Orhan TUNCAY, yedinci şiir kitabı olan Gönlümün Düşleri ile şiirlerine kaldığı yerden devam ediyor ve bakın neler diyor bizlere:
“Şiir, dil çalgısında yorumlanan bir musikidir.”
- Cahit Külebi
Yıllar yılları kovaladı, şiirler şiirleri… Çocukluk günlerinde “Acaba geçici bir heves mi?” diye kuşkuyla bakılan satırlar sürekli yazıldı. Kimi zaman sıkça, kimi zaman aralıklarla…
Hani ne demişler “Az gitmiş uz gitmiş, dere tepe düz gitmiş, bir de arkasına bakmış ki arkasında beş yüz adetten fazla şiir birikmiş.”
Şair Orhan Tuncay bu yedinci kitabında son şiirleriyle sizlerle buluşuyor.
FROM LIFE TO ETERNITY- POEMS
There is a thin line from life to Eternity. We walk on this thin line never knowing when it will break. When it breaks, we fall into eternity.
On this thin line, we meet with love, disasters, stories, joys, friends and enemies – and with endless etceteras. Some of us live our stories and some of us live our poems. This book is about our poems.
HAKKIMDA YAZILANLAR (ABOUT ME ON THE INTERNET AND THE MEDIA)
KAYNAK: 1000 Kitap, Kitap değerlendirme sitesi, Haziran 2018
Sevgi değer dostlarım!
Kitabı, değerli sitemizde ilk okuyan kişi olarak ve bu kitabın bilgilendirici güzel bir incelemeyi hak ettiğini düşünerek yazıyorum sizlere…
Şu an yatak döşek yatıyor olsam da, hastalıktan beyaz ışığı görüyor olsam da, bir gece önce gördüğüm kabuslarda Septimus Severus ile çekirdek çitleyip, çay içip ardından Roma’yı kurtarmaya gitsem de… yıkılmadım, ayaktayım, incelememle baş başayım!
Öncelikle yazarından bahsedelim. Orhan Tuncay abimiz birçok çeviri yapmış bir yazarımız. Kendi yazdığı dört kitabı var sanırım en çok “Kafka’yı Kullanma Kılavuzu” ile ünlenmiş. Tanınmış bir şahıs değil ama sadece bu kitabını okumuş olmama rağmen tanınmış biri olmayı, okunmayı hal eden biri. Böyle kitapları yazan yazarların geri planda kalmamasından yanayım….
Kitaba gelecek olursak…
Kale Kapısından Geçmez, daha yepyeni çıkmış, dumanı üstünde bir kitap.. (Mart 2018,1. Basım) İçerisinde sizi her seferinde suratınızda garip bir ifade bırakacak ilginç ilginç öyküler var. Ama ne ilginç.. Bir edebi türün içine koyamıyorsunuz bu öyküleri. Yani içinde fantastik ögeler olan hikayeler de vaar, bol yergi içeren, günümüzden gem vuran hikayeler de…
Sizi, neredeyim ben ya hu, ya da nereye düştüm arkadaş, veya hangi cehennemdeyim ben dostum ya da…. (hahahah zaten hepsi aynı anlama geliyor:D) diye tepkiler vereceğiniz öyküler.
Hepsinin sonu sizi çok şaşırtıyor ve ‘nasıl yanee?’ diye gülüyorsunuz:)) Ben kitaptan çok etkilendim. Zekice ve etkileyici hikayelerdi. Yazar hiç tekrara düşmeden her bir hikayeyi birbirinden parçalar taşımadan yazmış. Tüm hikayelerin bu kadar farklı olması da şaşırtıcı çünkü içinde kısa kısa birçok hikaye var.
Farklı bir kitap arıyorsanız ve öykü seviyorsanız mutlaka okuyun derim.
Beni yastık yorgan çekiştiriyor… Galiba şimdi de Marcus Aurelius ile piknik yapacağız.
Normal rüyalar görsem şaşarım…
Kaynak: PENGUEN
7 eylül 2011
İçli Köfte
Hayatımızdaki ara yasak ikramı bittiyse, ana yasaklara geçelim uzatmadan, artık ustalık dönemi şefim.• Rakı: Şnorkel, muhabbet hep su üzerinde, serin, hava sonsuz.• Kürt Sorunu: Gerçekçi olup imkânsızı iste; “Barış”. Hem ölümleri durduracak kadar gerçekçi, hem memleketin doğası gereği imkânsız.• Belki tetik düşürdüğün, ileride en delikanlı, kral arkadaşın olacak dostuna attığın madik.• Sayın Başbakanım; sizin deyiminizle bizden daha fakir fukara garip guraba Somali halkı var. Kısa bir süreliğine olsa kabinenizle gidip orayı yönetseniz, üç çocuk, duble yol, HES falan onları da aydınlatsanız… • Kendisini en kolay ve güzel besleyen, en çabuk semiren şey savaştır. Ya yatırımcısı olursun, ya çalışanı. • “Aşk Sağanağı” Orhan Tuncay’ın pıtır pıtır, sükûnetli naif öykülerle arşınladığı akıcı bir kitap. Nokta Kitap’tan.• Damat tıraşı: Son kontrol.• En muhteşem orucu tutan bitkiler ve ağaçlar. Çok az ile yetinip aynı zamanda muhteşem mucizeler açıyorlar.• Home Office: Bal arısı kovanı• Derin uyku öncesi yüksekten düşer gibi sıçramadır aşk. Önce ürkersin, sonra huzurla dalar gidersin.• Binlerce yıldız ne kadar net, fazla ve çeşitli ise gece o kadar kalındır…• Dinle; Katatonia. Keskin tonlar, alıp götüren soğuk ve yakıcı öfkede melodiler. Davul, gitarlar, lirik tenor sesli adam var.• En sevilen çözüm şekli yasaklamak. Tedavi etmek yerine engellemek.• Dinamik ve esnek fiyatlandırma: Zam yapacaksan önümüzde yap, gizli kapaklı yapma. Ayıp İDOcan• Söz bitmesin; sözün bittiği yerde müzik başlıyor; üstelik ağıt ya da cenaze marşı şeklinde.• Eylemin ne ise o kadar insansın. Birilerinin insanlığı püfür püfür şiir yazmak, bağlama çalmak. Diğerlerinin insanlığı onun ebedi istirahatgâhını yıkmak.• Alma Can Baba’nın istirahat ahını; sonra çok fena bir yerinden çıkar mısra mısra.• Yaz inşaatı bir çeşit kabile ayini gibi. Her taraftan çalgı sesleri gibi geliyor bir süre sonra. Vurmalılar kompresörlü çekiç ve balyoz, matkap nefesliler, taşlama makinası yaylılar.• Akıllı bombalar yerine ortak akıllı adam ve kadınlara mı ihtiyaç var acaba!• Deli Mutfağı: Buzluğun her bir gözüne değişik meyve sularından koyup buz küpü yap, dondur ve çıkart sonra ver üzerine buz gibi sodayı, cesaretliysen göm içine taze nane yapraklarını.• Balığın masalı bittiğinde, su göğe yükselir üç kabarcık.• Çıldırtıcı olan sivrisineğin sesi ve sokması da, saygı duyduğum inadı, tasarlaması, sabrı ve ölümüne cesareti.• Afrika’daki açlık, tüm dünyada akıl ve merhamet kuraklığı sebebiyle olmasın sakın.• Gönül almak, balık ağını onarmak gibidir. Zaman alır, hakiki isen onardığında sevdanın nice sert deryalarına dayanır. • Bütün kapitalistler aynı hızda Somali ile makyaj tazeliyordu. Birinciliği kimin kazandığını görürüz yakında. Çüüüsss…
Seyit Ali Aral
KAYNAK: HABER KIBRIS
Karadağ ve Makedonya
03 Eylül 2011 Cumartesi
………………
Uçak havalanıyor. Geriye baktığımda önce Ohrid geliyor aklıma güzelliği yaşana bilirliği ile, sonra Saray Bosna trajik hikayesine rağmen güzel insanları ile ve en sonda Dubrovnik tarihi güzelliği ile.
İstanbul’ a iniyoruz. Hava alnında grup arkadaşlarımızla vedalaşıyoruz . Gruptaki ünlü yazar-çevirmen-şair Orhan Tuncay’ın dizeleri ile bir birimize veda ediyoruz . Ben de size ayni dizelerle seslenerek yazı dizimi bitiriyorum:
“Geçmiş zaman olur ki hayali cihana değer demişiz
Cihana değecek gelecek günlerin düşüyle yaşarken biz
Birinci düş: Bozcaada da şarap ve deniz
İkinci düş: tekrar birlikteliğimiz”
Bülent Dizdarlı- Balkan gezisi anıları
FROM RADİKAL KİTAP
Uyusana çocuğum!
13/05/2011
RADİKAL KİTAP EKİ
Uykunun çocuk sağlığı ve gelişimi için ne derece önemli olduğu bilinen bir gerçek. Ancak çocukların ve onlarla birlikte ebeveynin, en çok mustarip olduğu konulardan biri de çocuklarda uyku sorunları. Uyku bozukluğu olan çocuklarda davranış ve sağlık sorunları daha sık görülüyor buna bağlı olarak da aile de çocuklarla birlikte sorunlar yaşıyor. Ancak çocuklarda görülen; uykuya zor dalma, uyku düzensizlikleri, gece uyanma, gece korkuları veya sabah uyanamama gibi uyku sorunları çözümsüz değil. Bu sorunlardan tamamen kurtulabilmek mümkün. Çocuk uyku problemleri uzmanı Dr. Richard Ferber’in kaleme aldığı ‘Çocuklarda Uyku Sorunları ve Çözümleri’, çocuğunuzun gece iyi ve sürekli uyuması için yapılması gerekenleri bir bir anlatıyor. Uyku hakkında ne biliyoruz, iyi uyku alışkanlıkları nasıl edinilir, uyku sorunları ve çözüm yolları nelerdir sorularının cevaplarına ayrıntılı bir şekilde yer veren kitap uyku sorunlarının çözümünde oldukça faydalı bir rehber.
İlk bölümünde uykunun doğasına ve çocuklarda uyku gelişimine yer veren kitap daha çok ilgi çeken ikinci bölümünde uyku apnesinden narkolepsiye, horlamadan yatak ıslatmaya kadar birçok uyku sorununu önce tanımlıyor sonra da çözüm önerileri sunuyor. Her durum için seçilen örnek vakalar ve çözümler oldukça anlaşılır bir dille anlatılmış. Kısaca Dr. Ferber, çocuğunuzun uyku sorununun tanımının ne olduğunu, hangi sorunları nasıl çözeceğinizi, ne zaman tıbbi desteğe ihtiyaç duyacağınızı gösteren ayrıntılı bir rehber kaleme almış. Bunu yaparken de anlaşılabilir olmasına dikkat etmiş. Tabii bunda çevirmen Orhan Tuncay’ın da payı büyük. Kitap, teorik diline rağmen Tuncay’ın anlaşılır çevirisiyle Türkçeye kazandırılmış. Çocuğunuzun uyku problemleri varsa ‘Çocuklarda Uyku Sorunları ve Çözümleri’ne bir göz atmakta fayda var.
ÇOCUKLARDA UYKU SORUNLARI VE ÇÖZÜMLERİ
Richard Feber
Çeviren: Orhan Tuncay
Gün Yayıncılık
FROM THE BLOG OF WRITER GEOFFREY FOX: http://geoffreyfox.blogspot.com/
2011/02/17
Turkish edition of A Gift for the Sultan
I am pleased to announce that this morning I signed the contract for the Turkish language edition of A Gift for the Sultan. It will be published by Nokta Yayıncılik Dağıtım ve Pazarlama, a major publisher in Istanbul, and translated by Orhan Tuncay. So finally the Turkish warriors who gallop through the pages of my novel will be speaking their own language!
Orhan Tuncay is a prolific translator and poet and I’m confident that he’ll do justice to my 15th century tale of adventure and urban/anti-urban conflict. He and I met in January when I presented the book before the reading circle of METU alumni in Istanbul; he had read the book in pdf and asked my permission to present it to his publisher. My thanks to him and (again) to all those METU alumni and others who are helping me reach one of the natural audiences for this novel.
İNGİLİZCE ŞİİR (POETRY IN ENGLISH)
Cat/rat
“Curiosity killed the cat”
As so weeps the little rat
I asked the reason of such sorrow
“Cause you will be free tomorrow.”
The rat cried suddenly “Hey c’mon
That’s the way I have to go on
To be chased by cats, it’s my fate
I need a new one before it’s too late.”
Loving heart
The loving heart, no wings to fly
The seeing eyes that seem to cry
The angry words that tend to tie
The anticipations in a goodbye
The stupid mind that fall in love
The grey sunshine that gaze above
I believe the chances that I draw
Either to live in misery or to die
As love embraces
Are those the waves that hit me down?
Are those the foams that whirl around?
Your eyes are the deeps of deepest oceans
Your soft lips softens the whistling sound
I am the burning ships of shining suns
You are the glimpsing shadows of stars
We are the slaves of unforgettable moments
We are the victims of unthinkable loves
ORHAN TUNCAY
İNGİLİZCE ÖYKÜLER (NOVELS IN ENGLISH)
LOVE
I remember you whenever the raindrops that the breeze spreads towards me kiss my face. I remember you whenever the sun smiles and embraces me with the mildest sun rays I have ever felt. I remember you whenever the shining crystals of snow land over my nose. I remember you whenever the lightning paves a golden lane that will bring you towards me. I remember you day and night and at every occasion.”
He sighed and rubbed his wet eyes with his trembling fingers. He did not even notice that he dropped the pencil that he had been writing with. Still a tear drop fell down on the white paper. By chance, it fell down in the proper place as if it was his signature. A signature of love, despair and grief.
It is true that he is one of the literature teachers in the college. On the other hand, he is not a poet or a writer. He likes to read books, to investigate on literature and especially on the romantic age. He likes to teach and share his knowledge with others. Bu he never has an intention to be on the other side of literature-creating side.
So, what was happening to him? He fell in love. He fell in a hopeless love. It was like falling down from life to an abysm with the hope of a sudden death but with the reality of a breathless long journey. A journey toward the centre of a sensitive hearth. A journey that broke away and tattered the once made of flesh heart that turned into glazing. Also, now he is eagerly standing on the bitter edge of the forbidden zone. More specifically the forbidden love zone. In the center of the zone there stands the unexplainable, non touchable image of his student. She can only be described as the beauty of a fairy tale, who escaped from the pages of the book, so that she can better daze the poor literature teacher. So that she can better paralyze him.
Yes, on the sharp age of the forbidden zone stands the literature teacher at the age of 60, married and has two children. What is more, he will have a grand son in the near future. This kind of illusion or we may say deepest reality of falling into love is something that he was not an acquaintance of. Even, when he married his wife and thinking that he loved her deeply, he did not have such feelings. By the way, he himself is trying to explain his feelings but I can not guarantee that he understands them. How can you grasp something that nobody has ever explained to you in such a detail and you never had felt this deep?
He looked out of the window and saw that the shadows were becoming longer and the sun was in a hurry to give light to the other side of the earth. He though “I wish I had the chance to bring the sun into deepest and darkest miseries of my mind, so that it would burn any trace of my being desperate. I would even prefer if it would burn me as a whole.”
He had been sitting on the chair in front of his working table located against the window since noon. Out of the window, in a good mood, he can see and like the view of green trees, birds and a small river that run about across the trees like a lazy person who enjoys the sweet shadows of a spring night. But he had been sitting there for hours, thinking and at last he wrote a short paragraph to pour his feelings on the white paper.
In fact, he lived a conservative life and if anybody had said that one day he would deeply wish to fell in such an affair, he would not believe it and would make fun out of it. But, the plain truth is laid out in front of his eyes, burning his mind and breaking his hearth.
The girl did not have any idea about his feelings. It was the first day of the new school term. He was attracted, fascinated, frozen, quailed. This was love at the first sight and his feelings were intense, complicated even worse conflicted with each other. The girl was unaware of him, other than as a personality of being her teacher. Unfortunately, I can not say that she likes literature much. Literature lesson was a compulsory obstacle that she had to overcome. I bet, she would prefer a handsome and young teacher in the class, instead of this old and retiring man.
Now comes the week end. All the week long, he had difficulties in getting the thoughts flying in his mind together. One minute he is absent minded, other minute joyful and then desperate. Today afternoon he decided to write a letter to the girl. “What a shame!” he thought before he started to write “I am acting like a teenager, this is very ridiculous.”
Still, the power of love was stronger than the power of shame and he started to scribble down his feelings. It was a short letter. He did not believe how he could write these lines. Still he did not write his name or signed the letter.
He gazed far away horizons out of the window for a long time in an attempt to stop the fight going on at the battle fields of his mind. No way. He was hopeless. The time was sliding like an unseen subterranean water falling to the sea of eternity. He looked at his wrist watch. The time for bed had come. He recognized that his wife had not been around or had not say anything to him since he sat at this chair.
He looked at the lines that he wrote for the last time before going to his bed. Bu he did not read them again. Then he stood up and walked towards his bed, hoping to find his relief inside it. Hoping to grasp his temporary relief in his sleep.
Probably the dream girl would not leave him even in his dreams.
ORHAN TUNCAY
AT THE EDGE OF THE TUNNEL
I am the first one on the row, I will be the one who will go out first. I feel the cold wall, I fell the ones behind me. The air is heavy. It is unpleasant not to know the departure time from the tunnel. A deep silence embraces the tunnel. I can not decide on the length. I can only say that it is narrow. I hear voices from outside. I can not understand, but men are talking as I can expect.
Wait, wait, I hear a curse and a harsh laughter. Someone shouted “Come on!”
We are still waiting. I hear some gun shots. I can smell the bitter gunpowder. The exit of the tunnel must be far away. Something pushed me towards the exit. This is a mechanism, rather then the ones behind me. I think I know what it is. I must concentrate towards forward. Now I am a little bit far away from the ones behind me. I see the exit. But I can not see the outside. I can only guess. I can breathe the fresh air. It is hot outside and the sun rays enter to the location that I am waiting now. Hey the sunshine blocks my eyes, I can not see anything! I do not feel well. A sound echoes in my ears: “Fire”
Now I am out of the tunnel. I can feel that two more are following me.
The man tied on a pool is standing 5 meters away from me. He is unable to see us because of the tatter around his eyes. I quickly look to the right, there are three more like this man.
When I looked to my man again, he is so close now. I hit the chest of the man to be executed. My mission as a bullet is completed. Everywhere is deep dark.
ORHAN TUNCAY
ALICE IN MY WONDERS
While I was reading the book I was wondering at the same time. So, while I looked at the lines in the book, the ideas flew over my mind. In deed I was trying to avoid from the daily distresses and to dive into the mysteries of a childhood book: Alice in the Wonderland. My aim was to throw my distress into the dim corners of my mind. But my thoughts were flowing between my wonders and possible facts.
“Alice saw the rabbit that was passing by at a speed and complaining that he has been already late.” “A business project is waiting in front of you to be completed. And yet you are trying to read a child story that you knew well.” “But you always tell me that it would be wonderful, if I had had been able to be and to act as a child all my life long.” “You have responsibilities. You cannot act like a child now.”
“Alice was surprised when she saw that the rabbit pulled out of his inner pocket a watch linked by a chain.” “You will also be surprised if you will not be able to deliver the project in time and see that your promotion hope will disappear.” “But, on the other hand a successful project must possess a creative attitude. These kinds of books contribute to creative thinking.” ” Do not fool yourself. Such books are for children. Do not make rationalizations to avoid yourself from your responsibility.”
“Alice immediately started to follow that rabbit that is walking and talking at a speed. When she was hoping to catch him, the rabbit went down a hole in front of him.” “As a result of living in a such dream life you will fall into a trouble hole.” “It is a pleasant thing to dream and to forget daily stresses. Otherwise you may not find the solution way.” “Reality hits hard. There is no place for dreams in real life. Your reality is your project waiting in front of you to be completed.”
The more I tried to concentrate what I was reading the more confusion occupied my mind.
When I was gazing on the next line something strange had happened. The letters started to move. First slowly, then quickly. Then they fell down from the book on to the floor. While I was astonishingly looking at the letters on the floor, I saw her.
Alice was asking me questions about the hole and her position. She was saying “Where is the hole, where am I?”
I rubbed my eyes with my hands and looked at the book again. The page I was reading was empty. Alice was on the floor, on a pile of letters scattered over. Her hands on the waist, in her beautiful dress, with angry eyes. And she was holding me responsible for all the things that had taken place just in seconds.
“This rude attitude did not accord with your character” I said. “When you behaved like this, your face became uglier. On the other hand what did I do?”
She screamed: “Put me into my book, immediately!” You have no right to do such things. I may be known as a good and decent girl, but I also know how to defend my rights.
“Do not shout” I whispered, “someone might hear.”
“That will be better” she said “perhaps they will release me from your torture.”
Then she struck her one feet to the ground with anger, the letters under her feet scattered around. The letter “a” flied on the air and rested on my lap. Alice was crying “Immediately! Immediately obey my wishes, otherwise I will miss the rabbit!”
I looked again to the other page. Letters were staying where they had to be. Lines were legible and correct. The rabbit was out of vision in the hole. But there was no narration in the book about Alice’s pursuit of the rabbit. But, as far as I could remember Alice had to pursue the rabbit through the hole.
Then I looked at the ground, the little girl who was not taller than half of my knee was continuously stamping her feet to the ground.
“Well!” I said, “I do not know how to put you over there.”
“Stupid man” said Alice in a scorning manner “You do know nothing.” Then she stepped aside leaving the letters alone. “Collect this letters and put them to the page. Put them to the correct page where they had fallen from before. You must put all the letters. Do not miss any. And do not forget the letter on your lap. Otherwise everybody will call me as “Lice”, which I would not like.”
While I was looking her confused, Alice was waiting for my action hands on her waist. I shaked off the letter on my lap, it fell among the other letters and then I started to collect all the letters with care.
I asked if I had to arrange the letters in a line. She said: “Put all of them into the empty page. They will find their correct places.”
I collected all the letters on the floor after three trials. The letters started to move again and found their places. I looked at the floor, there was no Alice over there. While I was saying to myself “At last…” the letters on the next page started to move. While the letters of the next page were falling down on the floor, a hole was opened below the book and a rabbit fell down.
I turned the book and looked at the hole. The hole was like a well.
ORHAN TUNCAY
MY MIGRATIONS
How would I know that my life will start through a migration! My comfort was well. I was living a life of ease. I wasn’t affected by the seasons. I did not need money to live on. There was someone to feed me free on charge. And she was very kind for me. Naturally I never thought that there will be an end to this. Life was not very entertaining, the adrenaline level was low, but at the same time the risk level was low.
Of course on the other hand I must admit of my loneliness. But I did not have the concept of loneliness at that time. I did not know anyone else, but me. To know loneliness, one must know togetherness. All things can be perceived through their opposites. Like loneliness/togetherness, comfort/anxiety. That is, I was living at a one dimensional world that was non-dialectic. That is, I wasn’t aware of opposite sides of the life conditions.
I had no notion of time. I was almost flowing in a dark timeless eternity. Is this a bit poetic description, what do you think? At that time poetry was an impossible for me. I could not write and read. I was illiterate. I was illiterate about life. But I must repeat that I had no complaints.
My initial complaint was communicated by a cry. I was crying because I felt a discomfort. I was forced for an immigration. I felt a feeling of burn through my lungs, a light of dazzling brilliancy fell on my eyes. This new situation was worse than the condition while I was going outside from inside. This was an unknown place for me and I was crying. No, no I was yelling. At that time I felt that I am not in a secure place. My first immigration, my birth made me to feel insecure. I did not feel myself this much insecure in other immigrations that I would go through in the coming years of my life.
In my new life I was like a blind man trying to walk in the dark, because of my existentialist feeling of insecurity. I could fall into a concrete or abstract unexpected object at any time. As many others I found a powerful walking stick to control these unexpected objects of life. We all know what this stick is. I am sure that you understand what it is.
The consequences of this migration progressed throughout my new conception of time. I was aware of the change (time concept) and the dialectic perception. I learned about the cause and effect relation, but still the phenomenon that I was aware of their causes were less than the ones I was not aware of.
I learned about the religion, science, philosophy, art. I learned that Adam, in fact did not only eat the apple of knowledge but fell into trouble because of this knowledge. I learned that I learned nothing. Also I learned that an unavoidable new migration will occur.
The anxiety of this new migration forced me to grasp my walking stick hardly. I wrote many stories in my mind about this new land. No one’s story was the same as others. All stories include anxiety. No one knows if this immigration will be to a place to be wished for or to be frightened of? Will it be a place as the poet says: “Many of them are glad of the land, cause no one returned back from the expedition”?
Now I am thinking about these in my death bed and wishing that this will be my last migration. I am sick of migration traumas. I hope I will have the chance to communicate my migration experiences at the new land. Who knows?
ORHAN TUNCAY
Merhaba Dünyam! Hello My World!
Güzellikleriyle, çirkinlikleriyle, engebeleriyle, düzlükleriyle
Merhaba Dünyam
Yaşarken başıma gelenleriyle, beni bırakıp gidenleriyle
Merhaba Dünyam
Dostlarıyla düşmanlarıyla, kucaklayıp, kaçanlarıyla
Merhaba Dünyam
Parasızlığıyla mutluluğuyla, sanatın edebiyat koluyla
Merhaba Dünyam
Hello My World
With all the beauties and beasts
With all the deserts and forests
Hello, my world
With that all what one deserves
With that all why one deserts
Hello my world
With the friends and foes
With the hope that comes and goes
Hello my world
With all rich and poor creatures
With all best and worst literatures
Hello my world